liya..

liya..

bakışlar; bir zından seli, meftun kılmak istercesine ucunda ateşten bir ok gibi hedefe savrulan..

Evrenler arası paralel geçişi senin bağrında yaşıyorum ben her defasında sûveyda, huzuru gönül divanında buluyorum senin..

Bir seher meltemi esip gürlerken kainatın benliğinde; yıldızlar savuran bir alemin sessizliğinde, sensizliğinde.. Beni kendine çağıran dolunay parçası gibi orda, bilmem kaç yüz bin kilometre uzakta.. Erişilmesi güç ve imkansız gibi olsa da yaşamın olduğuna dair bir ümit gibisin.

Yeni bir günün aydınlığına cilve yapan kuşların hayata açtığı gözleri kadar duru olsa keşke umutlarımız.. Sana çıkan yollar şu şehir lambalarının altından geçse mesela.. Ben sana hep gölgemin olmadığı karanlıklarda çıkmaz sokaklara yürümek zorunda kalmasam! Kainatın aşılan sınırlarında bir adım ötesi sonsuzluğa düşecek kadar en ucunda varlığımız oysa, hayatın.. Milyar yıldır her an kopması beklenen kıyamet gibi yakın! bir o kadar meçhul uzaklarda dolanmasan..

Bir düştür bu yarınlara umutla beslediğim.. Öyle ya yüreğim sen kadar sessiz bir o kadar mecalsiz. Hem beklenen öylesine uzak değildir belki! Yine, yeniden, yeni bir ümit-tir taze baharlara çiçekler açan..

Gönül dağında bana da bir yer olsun istiyorum sûveyda, çok mu? Sensizliğimin zirvesinde, sis yüklü hüzünler olmasın mesela. Sıra dağlar gibi engebeli olmasın istiyorum sana çıkan yollar.. Kayıtsız kalma mesela.. Ay ışığı gecelerde hareler saçılsın patikalarına.. Sesleniyorum kör dehlizler ötesinden, sana uzanan bir feryatla:

yankılanırken bezm-i alemde
dahi, çırpınışımın kanat sesleri
bir sana müstebi’d
bir sana serzenişlerim..

sûveyda