firkat’e dair…

firkat’e dair…

Ve bilmiyordu kimse
Yüreklerimizden uçan
Üzgün güvercinin
İnanç olduğunu.
Belki de halâ
Donmuş derinliklerindeki
Ezilmiş gözleri ardında
Yaşayan, yarı canlı
Bir şey var
En sonunda inanmak isteyen
Suyun temiz türküsüne.

Furuğ Ferruhzad

dizeleri betimlemeye yetiyordu aslında incinmelerimizi Hira. Seyre çıktım alemde ve sual ettim gücüm yettiğince, senden aldığım ilham ile. Gördüm ki yeryüzünde yeşeren nebatattan, oraları mesken edinen hayvanatın dahi şekvası bu dünya yerinin pek bi lezzetsiz ve elem verici hale geldiği yönündedir.

Evet haklısın biliyorum; şu hal-i pürmelalimizin ardında inanmak isteyen ama inanmaya bile inancı kalmayan, yaşayan yarı canlı bir tablo var boylu boyunca firkate uzanan..

“Tutunacak bir tek dalımız kalmadı!” isyanını peyda eden bizler, güven duygusundan mahrum bırakıldık ve yalnızlaştırıldık koca alemde. Farkında değildik ödediğimiz bedellerin belki de! Selam veremez olduk kimselere, emanet etmek neymiş unuttuk mesela, iyilik yapmak isterken vazgeçer olduk yada..

Ve beni asıl üzen ne bilir misin Hira? Bilirsin sen işte! Çocuk kalplisin ya.. Hani şu sokak aralarında, şehir minibüsünde, annesinin elini tutmaya muhtaç o dünya tatlılarına tebessüm dahi edemez olduk ya en çok o dokunur bana. Oysa onlar kadar saf oluyorduk kalplerine dokunmak adına yaptığımız gülünç, saçma-sapan ve bir o kadar manalı-manasız yüz ifadelerimizle. Acılarımızı unutuyor, onlarla beraber dil çıkarıyorduk hayata umarsızca. Soruyorum sana haykırışlarla! Sahiden bu kadar kirlendi mi dünya Hira? Ne olur söyle bana utanmadan.. Hem sen değil dünya utansın ardınca..

Maziye araladığım perdenin ucundan-bucağından bakıyorum da; huzurla, güvenle eş-dosta teslim ederdi annelerimiz bizi. Hatta hiç tereddütsüz, aylarca; yurdumdan yüzlerce kilometre ötelerde, köylerinde misafir olduğum günler oldu komşularımızın; annemin aldığı şekerli leblebileri bir bir yutarken.. Amansız dağların eteklerinde dolanırdık korkusuzca, koyunların ardında.. Emanettik biz birbirimize.. Demem o ki en ulvi değerimizi aldılar elimizden Hira. Hatta kendi ellerimizle teslim ettik, evet..


Peki ya şimdi Hira? Şimdilerde her birimiz bir başına aslında, içinde bulunduğumuz, oyalandığımız kalabalıklarda! Haksız mıyım Hira? Kendimizi mi kandırıyoruz yoksa? Ha? Afedersin, işitemedim Hira! Acımasızlık mı dersin o derinliklerden? Vicdanlarımızı kaybettiğimiz ruhumuz mu o işaret ettiğin yoksa?

Acı bir burukluk mu dersin? parçalarını toplayamadığımız değil, toplayamayacağımız kadar un-ufak olan kalplerimizi gösteririm sana Hira avuçlarımın tam ortasında üst üste yığılan. Suistimal edilen iyi niyetlerimiz sonrası bir kişi daha eksildik hep bu dünyadan.

Korkuyla karışık çekincelerimiz var artık sevmeye dair Hira.. Sevilmeye!
Güvenmeye.. Dokunmaya..