Zulmün Tanığı “Son Endülüslü”

Zulmün Tanığı “Son Endülüslü”

Etiket yayınlarından çıkan bu değerli eseri Türkiye’ye getirerek tercüme edilmesine vesile olup bizlere ulaşmasını sağlayan çok değerli saygıdeğer bir hocamın tavsiyesiyle okuduğum “Son Endülüslü”; şüphesiz beklentilerimin üzerinde bir eser olduğunu belirtmek istiyorum.

ESERLE İLGİLİ ÖZ AÇIKLAMA

Öncelikle eserin: İki Müslüman’ın tarihe tanıklıklarını kaleme alıp asırlar sonra bizlere ulaşması bakımından tarihi bir vesika değerinde olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Eserin ilk kısmı; 1492’de düşen Endülüs’ün son beş gününe şahitlik eden bir Müslümanın o günlere dair notlarını, ikinci kısmı ise; bundan 300 sene kadar sonraki süreçte Rahip olarak büyüyen Müslüman bir çocuğun, çocukluğundan itibaren yaşadığı elem dolu olayları kaleme alarak anlatmasından meydana geliyor. Kitaptaki olay örgüsünü anlatmadan evvel, olayın geçtiği zaman dilimine ait birtakım tarihi bilgiler vermemizin, kitabı ve içeriğin gerçekliğini daha iyi özümsemenize yardımcı olacağına inanıyorum.

İslam’ın 8 asır kadar hüküm sürdüğü Endülüs’ü; ilmi eserleri, devasa kütüphaneleri, alimleri, düşünürleri ve fen bilimlerine olan katkılarıyla duymuşsunuzdur. Öyle ki; Avrupa’da radyolojinin kurucusu olan Madam Curie’nin, “Müslüman Endülüs’ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık. Orada bilim sıfırlanınca, biz yeniden sıfırdan onların yüzyıllar önce keşfettiği şeyleri bulmaya çalıştık ve yüzyıllar kaybettik.” söylemi önemli bir kesittir. En önemlisi de bizler “Ah Endülüs!” dedirten elim hadiselerdir ki gerçekten Müslüman halkın yaşayabileceği acının doruk noktasını işaret etmektedir.

OLAYIN GEÇTİĞİ ZAMAN DİLİMİNE AİT TARİHİ BİLGİ

Şöyle kısaca değinecek olursak; Endülüs’ün fatihi, gemileri yakan korkusuz komutan olarak bilinen Tarık bin Ziyad komutasındaki ordu miladi 711 tarihinde Akdenizi aşarak İber yarımadasındaki Cebelitarık boğazına dayanarak Endülüs’ü Emevi devleti adına fethetmiştir. Bu fetihten sonra kültürel ve bilimsel olarak en parlak dönemini yaşayan Endülüs, 3 asır kadar sonra bağımsız devletçiklere bölünerek kan kaybeder ve saldırılara açık hale gelir.

Zamanla eriyen diğer devletçiklerin arasında Endülüs Müslümanları’nın son kalesi olan (Nasrîler)Beni Ahmer Devleti’nin başkenti olan Gırnata, Katolik İspanya Krallığı tarafından kuşatma altına alınır. Görünürde bütün Müslümanlar’ın haklarını güvenceye alan 52 maddelik Gırnata anlaşması Katolik güçler tarafından siyasi bir hamle olarak teslime teşvik stratejisi olarak sunulmasına karşın baskılara dayanamayan Gırnata emiri Ebu Abdullah, anlaşma çerçevesinde teslim bayrağını çekerek anlaşma kapsamında kendine ayrılan bir bölgeye ailesi ile göç eder.

Hristiyanların yeniden doğuş olarak nitelendirdikleri rönesans hareketlerinin Avrupa’ya yayılmasıyla beraber Müslümanlar üzerindeki baskılar; Katolik olmak veya ölümle cezalandırılmaya kadar giderek artar.Zoraki hristiyanlaştırılan Müslümanlar; İslam’ı gizlice yaşamak zorunda kalmış ve bu süreçte tamamen Engizisyon görevlileri tarafından adım adım takip edilerek iyi bir İsevi olmadıklarına dair en hafif bir şüphede dahi şehir meydanlarında öldürülmek üzere canlı olarak yakılmışlardır. Ağır işkenceler, aynı gün içinde binlerce insanı kılıçtan geçirmeler ve kimi zaman da diğer ülkelere sürgün esnasında insanları deniz ortasında boşaltarak böylesine soykırımlarla Morisko halkı sindirilmeye çalışılmıştır.

Gırnata’nın işgalinden 1861’lere kadar takriben 11 kez ayaklanma meydana gelmişse de bunların tümü bastırılmıştır. Bu süreç içinde Payitaht başta olmak üzere komşu İslam devletlerine birçok kez Feryadnâme‘ler gönderilmişse de lojistik destek dışında ciddi manada bir yardım sağlanamamıştır.

İşte bütün bu acılara hatta daha fazlasına çocuk yaştayken tanıklığını, “Rüyalarımda dahi islami bir kelimeyi telaffuz etmekten korkuyordum” diyerek bu mezalimi ifade etmesi dahi başlı başına ağır bir travmanın göstergesidir.

ESERDE DEĞİNİLEN OLAY ÖRGÜSÜ

Nasıl ifade edilir bilmiyorum ama bu acıların tarifi imkansız olmalı. Ben bu acıyı az da olsa kendimi olay örgüsünün ana karakteri olan Bedi yerine koyarak hissettim diyebilir miyim bilemiyorum!

Yaşananları içselleştirebilmeniz açısından, olayın ana karakteri yerine kendinizi kurun. Henüz, 6 yaşında bir çocuksunuz. Müslümansınız fakat bir hristiyan olarak yaşamaya mecbursunuz. Her gün hristiyan okuluna gidip İsevilik dersleri alıyor ve eve döndüğünüzde ise babanız size gizlice İslam’ı anlatıyor. Öyle bir gizlilik ki annenizden ve kardeşlerinizden dahi bunu gizliyorsunuz. Bir zaman sonra beldede, Müslümanların tek gizli mescidine babanız tarafından gözleriniz bağlanarak götürülüyorsunuz.

Ailenizin Müslüman olduğu ispatlanıp engizisyon mahkemelerinde yargılandığında 9 yaşında bir çocuksunuz. Sizin hakkınızda da tahkikat yapılıyor ve kilisenin vazifelerine uyan bir çocuk olmanız hasebiyle bir şüphe bulunmuyor. Aileniz hakkında verilecek olan karar belli! Her tespit edilen Müslümana yapıldığı gibi şehrin meydanında annenizi, babanızı, büyük kardeşlerinizi ateş çemberine sürükleyerek ailenizi gözlerinizin önünde alevlere teslim ederek küle dönüştürdüklerine şahit oluyorsunuz. Bir hikaye yada masal değil! Endülüs tarihine kazınan ve engizisyon mahkemeleri tarafından kayıt nüshaları bulunan gerçekler. Daha ne anlatabilirim ki size?

Dinine bağlı, iyi! bir İsevi olmanız için kiliseye teslim ediliyorsunuz. Her gece odanıza çıktığınızda ezberinizde bulunan ayet ve hadisleri tekrar ediyorsunuz. Unutmamak, asıl İslam dininden uzaklaşmamak için. Artık 10 yaşındasınız fakat bir çocuk değilsiniz! 6 yaşında tanıştığınız Müslümanların gizli cemiyeti tarafından, kalan son Müslümanlara dinlerini ulaştırmak için vazifelendirilmiş; bir rahip olarak Müslüman olan iki alime kadının zaman zaman kiliseye sadaka gibi verdikleri ekmeklerin içine gizlenen notları ulaştırmakla aradaki tek ve son bağ oluyorsunuz.

Yazımız zaten fazlaca uzun oldu derken burada kesmek en doğrusu. Bu içler acısı kitabı elinize alıp okumanız gerekiyor ki gerçekten o duyguları yaşayıp gözyaşlarınızı sahifelere akıtabilesiniz. Sadece okumakla kalmayın, elden ele dolaştırıp okunmasına ve ibret alınmasına vesile olun diyerek sizleri Allah’a emanet ederim..