Züleyha’nın ateş pare olduğu, Yusuf’un kuyuya terk edildiği çöldeyim. Her bir adım sonrası, her geçen gün sonrası bir o kadar eksiliyorum. Savaşların ortasında kayboluyorum ansızın. Ve örselenmiş yüreğinden vuruluyor can kuşum. Ben ona yetişemiyorum Cavidan.. Kaç asır gece etti bilir misin, bu ıssız sahrada başımı kuma gömüşüm. Bilmezsin Cavidan, kendimi yine kendime terk ettim.. Tozlu kilimlere dokunulan her bir nakış açığa vurulmamış duygunun esaretinde sanki. Bilinen gerçek söylemlerimde değil, mühürlenmiş köhne yüreğimde.. Bir gökyıldızı üşümesi, en beklenmedik anda söyleşir yağmurun sesi. Çöllerde çiçekler asi bir umudun yeşermesi, vakt-i seherin sisi bitap düşmüş kıvrımlı yolların elemi.. Ve zaman meçhuller atlasında ölüm çarkının hecesinde esir.. Gerek yok telaşa, ne de olsa yaşıyor gibiyiz ölüme doğru Cavidan..!