Her adım vuslata atılan bir niyet, ebediyete açılan bir kapıdır. İki cân, iki ruh, birbirine yöneldiğinde, zamanın sınırlarını aşan bir yolculuk başlar. Vuslat, sadece bir kavuşma değil, bir ömrün birbirine adanmışlıkla ilmek ilmek dokunmasıdır..
Âlemin, vuslat yolunda iki gönlü birleştiren o mukaddes adımına yönelmişken, izdivacın ruha nakşolunan derinliğinde ilk satırlarımı kaleme alıyorum.. Bu izdivaç; ömrün her ânına nakşolan sabırla, her kelâmına sevgiyi, her nefesine şükrü ilmekleyen derin bir ahittir. Ebediyete uzanan bu yolda gönlüm, her fırtınada melce olacak bir muhabbetle doludur..
Yol, fânilikten bâkîye uzanan bir muhabbetin nişânesi; sevda, sadâkatle bir olup sabırla kemâle erdirilen bir hâl… İşte bu kutlu izdivaç, yalnızca iki gönlün değil, iki ruhun dahi rıza ve muhabbetle hakikate erişmesidir. Ve bu yol, bir ahde, bir duaya bürünerek kalbimde en mukaddes yerini bulmuştur.. Ve anlıyorum ki bu izdivaç, yalnızca iki hayatı değil, iki ruhu da birbirine nasip eden bir takdir-i ilâhîdir..
Saâdet-i Dareyn, ancak sevgi, saygı ve anlayışla yoğrulmuş bir yürekle mümkündür. Saâdet, sadece refah ve huzur değildir; bazen bir mücadelenin ortasında yeşeren bir umut, bazen en karanlık gecenin ortasında doğan bir sabah ışığıdır. Saâdet-i Dareyn, sadece dünyada değil, âhirette de birlikte olmanın derin bir sırrıdır. Hakikatin ve muhabbetin merkezinde, vuslatın ebedî kapılarının aralanmasıdır.
Allah’a hamd olsun ki bundan böyle biz, bu saâdetin eşiğinde duruyoruz; bir yanda fâni dünya, bir yanda bâkî âlem, ve biz ikisinin arasında filizlenmiş bir sevdanın varisiyiz. Zamanın devr-i dâiminde bir ân-ı serencâmdayız..