bu aynadaki suret kimin eseri?

bu aynadaki suret kimin eseri?

aynalar / insanlar / yansımalar

I. Perde: Süfli

Sahne: Demir Parmaklıklar Ardında

Adalet makamının muhafızları olan hakimlerin kararıyla mahpus olunan suçluların tıkıldığı hücrelerden farklı olarak, bir grup insanın zamana ayak uyduramadığı gerekçesiyle toplum vicdanına esir kılındığı bir alem burası.

-keenlemyekûn…
-keenlemyekûn..
-keenlemyekûn.

Mırıltıları sızıyordu süngülenmiş parmaklıklar ardından dünyaya. Tımarhanenin en esaslı delisine aitti bu ses, hücrenin görünmez köşesinden yankılanan. Cezbeye düşen Süfli değil düşüncelerdi, yaprak gibi savrulan onun bedeni değil, dile getirilemeyen ölümsüz kelimelerdi! Meczup muydu, mecnun muydu, deli miydi, veli miydi bilmiyordu hiç kimse. En bilindik şey aynalarla bilinmez bir bağının olmasıydı Süfli’nin.

Rutine bağladığı üzere cebinden çıkardığı aynayla kendi benliğini yokluyordu her günün belli bir evresinde. Zira kendi gözlerinin içine bakması gerekiyordu hesaplaşması için insanın, öyle diyordu. Kendini yargılamayı öğrenmeli evvela insan, kendini okumayı bilmeli. Öyleyse dışarıdan bir göz olarak görmesi, okuması gerekiyordu insanın kendini. Fakat aynalar karşısında fazla kalmak delirtirdi insanı, bunu tecrübe etmişti zira. Kendiyle o denli uzun süre bakışamayacak, yüzleşemeyecek derecede cürümkardır insan zira…

Dışarıda dolanan insan sarrafları bir insanın gözlerinden onları okuyabileceklerini söylerler. Fakat kendini çok az kişi okur.

İnsanın İki(a)lemi!

Kimse neden delirdiğini merak etmez.Herkes sadece delirdiğini görür.

Yakarmıyordu, bir dost gibi muhabbetin dibindeymişçesine iştiyakla konuşuyordu boşluğa, boşluğu dahi kuşatanla, tüm alemin safiyetini üzerinde toplamışçasına. Konuşuyordu doğrudan, hiçbir aracı kılmadan, çocukça.. Ey bendeki beni var eden, kibrimin içinde acziyetimi bana gösteren, her zıtlığın içinde yolları sana çıkan cananım.. Sev istiyorum beni saçlarımı okşarcasına, merhametin dökülsün yüreğimin tam ortasına. Ey bilindik-bilinmedik tüm sıfatlarıyla koca aleme tecelli eden. Dirilt bendeki beni, yok et kendinle..

Kendine dair bile tek hükümran olarak görür insan kendini.. Haki

İnsanın kaç zındanı vardır bilmem, amma insanlığın esareti bellidir elbet. İnsanlar ki kulun Adem’den beri üç atadan dağılagelmiş nesli.

zikre durmuş gibi farkındaydı tüm bu olanların. Tam olarak o da hatırlamıyordu buralarda unutulalı ne kadar zaman ettiğini fakat buraya ilk adımı atalı birkaç uzun yıl geçmiş olmalıydı galiba. Bir ziyaret mukabilinde misafir olarak geldiği bu mekanın az zaman sonra ferdi olmuştu, iyi hatırlıyordu.. Kişinin kendi zındanıydı aslında, aşılmaz bu kafesin Ben hiç zararlı bir deli görmedim ama yakıp yıkan akıllı insanlar gördüm. Aklı olan ama başında olmayan.

Her gözünü kapattığında bir başka alemde, bir başka mekanda bulurdu kendini. Bazen uçsuz bucaksız bir sahranın kucağında, bazan kör bir kuyunun dibinde, bazan cennet bahçelerini anımsatan ırmak kenarlarında. Yıldızların dibinde, bir miracı gerçekleştirirdi çoğu zaman. Gecenin örtüsünü çekipte üzerine, iki büklüm mahzun bir eda ile. Bir delinin küslüğü cezasız kalmazdı elbet aleme.

İnsanlar, kendilerinden kaçılması gereken varlıklar sanki. İnsanlar ki Ademden beri üç atanın yeryüzüne dağılan esirleri. İnsanın kaç zındanı vardır bilinmez belki ama insanlığın esareti bellidir elbet.

Nefsin Esareti
Aklın Esareti
Yüreğin Esareti

Kaderin tecellisi – hastalığı tesbit etmek zaman alır

deliler ki hep onlardan korkulur, onlar ki hep yusufun dostluğunu bulur.

Hakim olamadığı düşünceleri olur ya insanın. Uzun zamandı işte bu bende olan.. Dostlar sağolsun! pek iyi görünmüyorsun git bi görün dediler. Deli doktoru derler bizim mahallede. Ona gittim işte. Kendi şehrimde değil tabii, neme lazım bi gören olmasındı aman.. Geçtiğimiz hafta bir randevu ayarlamıştım zaten. Yolunu tuttum el-azizin. Nihayet bu sabah kalkıp doğrudan koyuldum yola

I. Perde – 08:46

Sahne: Ruh ve Sinir Hastalıkları Merkezi

İnsanlar vardı bahçede dolanan, delilerin velileriydi sözde onlar. Halbuki benim gördüğüm veliler deli dedikleriydi aslında! İlginç gelmişti. önceleri bir tecrübem olmuştu. Bir ziyaret mukabilinde asma kilitli demir parmaklıklar ardında bulunan odalarına kadar misafir olmuştum. Hoş insanlardı, memnun etmişlerdi. Bir çay da ikram etmişlerdi hem. İlaçlı bir kokusu olsa da birkaç yudum içmiştik muhabbet baki kalsın diye. Kendime ait bir yer olaraktı hissetmiş olduğum. Bulunduğum noktaya bakınca haksız da değilmiş o zamanki psişik hislerim.

II. Perde – 08:46

Sahne: Klinik – Kritik

Önünde durduğum kapıdan girmeden evvel koridordaki saate baktım ve iki tıkladıktan sonra usulca içeri süzüldüm. Evden çıkmadan evvel Annemin cüzdanında sakladığı Vesikalığımı yanıma almış sımsıkı avucumda tutuyordum. Hiçbir şey demeden karşımda masanın hemen ardında oturan hekime uzattım sonra hemen sol yanında duran boy aynasına karşı durarak

Bu Aynadaki suret kimin diye hekim beyi yerinden oynatacak bir ses tonuyla gayriihtiyari sordum. Bir bana bir elindeki vesikalığa birde aynadaki tanımadığım bene baktı. Aynada görünce tanıyamuyordum kendimi sorunum tam olarakta buydu aslında. Aynadaki gözler bana ait değildi sanki. Yada gözler bana aitti ama ardındaki meczup ben miydim bilemiyordum. Düşüncelerimi yokladığımda bendim değişen bir şey yoktu biliyordum. Sonra hışımla tekrarla sordum aynadaki bu suret kimin hekim efendi? Eğer bu suret benimse elindeki fotoğraftaki suret kime ait? Bu suretin eseri kim? Çok değil daha bir buçuk sene evvel çekmiştim bunu mahallenin pekte sevilmeyen foto şipşakçısından. Pek sevimli duruyordum o zamanlar. Şimdi anam görse tanımaz oysa. Hoş tanıyamıyorda. Tanıyormuş gibi yapıyorlar yanımda. Yoksa arkamdan neler neler demiyorlar bilmiyor muyum sanki. Benim derdim zaten bana yetmezmiş gibi birde kim ne demiş çokta önemli mi sanki yahu değil mi?

Bu aynadaki suret kimin? dediğim günler çokta uzaklarda değilmiş. çizgiler sadece surete değil yüreğe de düşermiş meğer. dalgalar gözlerde de belirirmiş. tutmayan dizlerim değil dilimmiş yeni farkettim. unutkanlığım yaşlılığımdan değil seni unutamdığımdanmış. ölüme olan arzum sana olan hasretimdenmiş yorulduğumdan değil. bu aynadaki suret senin eserin!.. yoruldum amma yorulduğumdan değil. ölüme olan arzum sana olan hasretimdendir. toprağa olan arzum ben gibi bir ahbaba olan arzumdandır.